Pazar, Ağustos 26, 2012

mutluluk reçetesi 5-bugün kendin için ne yaptın?

Mutluluğun elimizde olduğunu ve aslında bizim seçimimiz olduğunu artık biliyoruz heralde...Küçük şeylerle de mutlu olabiliriz. once kendimizi mutlu ederek, sonra da çevremizdekileri, sevdiklerimizi mutlu ederek, küçük şeyler, küçük dokunuşlar bile aslında nasıl fark yaratabiliyor...
Evet günümüzün yoğun ötesi ve gittikçe herşeye karşı duyarsızlaşan toplumunda arada bir durup düşünmeliyiz, mutlu muyum diye sormalıyız..Farkındalık ve değişim öncelikle kendimizle başlamalı..

Gandhi'nin sözündeki gibi; Dünyada görmek istediğiniz değişim kendiniz olmalısınız.

Bazen de yavaslatmalıyız kendimizi, her lokmanın tadını almak için daha cok çignemeli, yasadıklarımızı sindirmeliyiz...

En son ne zaman bir yere yetisme, birileriyle buluşma kaygısı olmadan etrafa bakına bakına, aylak aylak gezdiniz mesela...

Zamanın kolesi olmayın, siz zamanın efendisi olun...


Xxxx



Çarşamba, Ağustos 15, 2012

iki sarsıcı film birden

Hayata dokunan filmler ve en güzel aşk filmleri yazı dizilerimden sonra sinema eleştirmenliği şapkamla sarsıcı filmler serisi de başlatıyorum

Neden sarsıcı diyorum, aslında tam anlatacak kelime de bulamıyorum, garip, sıradışı, biraz durağan ama merak uyandırıcı ve sonuna kadar ilgiyle izlenen  festival filmi tadında filmler bunlar...

Evet bugün 2 sarsıcı film birden tavsiye ediyorum, her zamanki gibi uzun uzun film eleştirmenliğine soyunmadan bu filmlerin bırakacağı tatları belirteceğim ona göre izleme ve izlememe kararı sizin:)

Gitar (The Guitar):

3-4 aylık ömrünüz kaldığını öğrenseniz ne yaparsınız? Karalar bağlayıp ağlar mısınız, kendinize acır mısınız, yoksa herşeyi bırakıp ne istiyorsanız onu yapıp kalan kısa ömrünüzün keyfini mi sürersiniz? Başımıza gelen, o an için trajedi gibi gelen bir olay aslında bizi kendi gerçekliğimizi keşfetmemize iten bir mucize olabilir mi? Sonuna kadar ilgiyle izledim, bazı sahneler çok iç karartıcı ama sonu bir o kadar beklenmedik..Ben beğendim ; sarsıcı ve farklı filmler listeme ekledim







Rahim (Womb):

Sevdiğiniz insanı ansızın kaybetseniz (ölse) ve insan klonlamak mümkün olsa yapar mıydınız? Klonlanan hücreler sizin rahminizde gelişecek ve sanki bebek sahibi oluyormuşsunuz gibi doğuracaksınız. Film boyunca anne-çocuk ilişkisi mi sevgili ilişkisi mi gelişecek merakla izledim. Kritik sahneler çok dozunda verilmiş, rahatsız etmiyor. Ama insanı da düşündürüyor, kadının yalnızlığı ve sevdiği insanı hangi formda olursa olsun (bebek-çoçuk-genç delikanlı) hayatında tutma isteği... Uçuk bir sevgi, peki klonlanan insan gerçeği öğrendiğinde sizin hakkınızda ne düşünecek? Anne bildiği insan aslında kim?? Çok farklı bir film ben etkilendim, ayrıca Eva Green muhteşem bir oyunculuk sergilemiş.


İyi seyirler,

Sibel

Pazar, Ağustos 12, 2012

Esnerseniz kirilmazsiniz..


Yoga'nin temel anlayislarindan biri. Ne kadar da dogru..Esnek olan bir nesneyi kiramazsiniz... Tam tersi cok sert bir nesne aslinda kolayca kirilabilir. Yoga uygulamasindaki pozlarda esneyerek cogu zaman sikinti verebilecek en zor gorunen hareketlerde bile kendimize rahat alanlar olusturabiliyoruz.Aslinda challenging bir yoga pozu karsisinda gosterdigimiz esneklik, sabir ve dayanikliligi bir sure sonra gunluk hayatimizda karsimiza cikan olaylara karsi da gosterebiliyoruz...

Yani esniyoruz, bukuluyoruz veee kirilmiyoruz...

İyi haftalar,
Sevgiyle,
Sibel

Cumartesi, Ağustos 04, 2012

Huzurr..

Akan suya bakmak, siriltisini duymak gercekten terapi gibi, insani rahatlatiyor..Eski caglarda akil hastalarini su sesiyle tedavi ederlermis, Bergama'daki ilk akil hastanesi de bu prensibe dayanir..(dip not bilgi:))

Moraliniz bozuksa tavsiyem bir dere veya gol kenarina gidin, fiskiyesi olan bir havuz bile olabilir..

Tum sikintilarinizin suyla birlikte adeta akip gittigini hissedeceksiniz.

İyi haftasonlari,

Sibel

Cuma, Ağustos 03, 2012

dilekleri gerçekleştiren mucizevi 3'leme

Dün üniversiteden bir arkadasımla bulustuk, uzun uzun sohbet ettik. Tabiki konu kim nerede ne yapıyor'a da geldi.. (dedikodu değil sakin yanlış anlaşılmasın:)

Bayanlarda yaş 30'ları geçince evlenememe paniği de baş gösteriyor. Erkekler bu yazımı okuyup havalara girmesin..ama sanırım biz bayanların genetik kodlamasında evlenmek ve çocuk yapmak default olarak girilmiş. Yapacak bir şey yok, hedefe ulaşmak için her yol da deneniyor tabiki.

Arkadaşımın verdiği örnek hem beni çok güldürdü, hem de doğruluk payı da olabilir diye düşündürdü. Yapılanlar birer araç aslında, özünde evrene bu dileğin gerçekleşmesini ne kadar çok istediğimizin enerjisini, geleneksel ve bağtıl diyebileceğimiz yollarla da olsa iletmiş oluyoruz.

Evet üniversiteden bir arkadaşımız makus talihini döndürmek için aşağıdaki mucizevi 3^lemeyi gerçekleştiriyor ve ne mi oluyor, 1 sene olmadan hayatının aşkı ile tanışıp evleniyor (bakın hayatında hiç kimse yokken hem karşısına aşk çıkıyor hem de evleniyor, mucize gibi..) ve deeee işinde terfi ediyor.

Sizi daha fazla meraklandırmadan 3^lemeye geçiyorum, aslında aa bunlar mıymış zaten biliyoruz, vah vah okumuş etmiş kariyer sahibi insanlar hala bunlara mı inanıyorsunuz diyebilirsiniz ama sonuçlar da ortada, bilimsel ve mantıksal yollarla deneyip başaramadığımız herşey için alternatif yollar denenmesi taraftarayım:)


1) Kurşun Döktürme: Nazara çok inanırım, kötü enerji toplanmasıyla ilgilidir, kurşun dökülmesi ile bu negatif enerji dalgaları uzaklaşıyor olabilir. (elimden geldiğince mantıklı veya spirituel bir açıklama bulma çabam da çok komik bu arada:))

Ee o kadar okumuş etmiş, kariyer sahibi kız hala koca bulamadıysa kesin nazar vardır, diğer proseslere geçmeden önce tüm bu negatif enerjiden kurtulmalı tabi, şimdiye kadar mantıklı:)

2) Telli Baba Adak: Ninelerimizin vardı heralde bir bildikleri. En geleneksel yöntemlerden biri, detaylarına vakıf değilim ama bildiğim kadarıyla telli baba türbesine gidip gelin teli bırakmak suretiyle dilek dileniyor.

3)23. Nisan'da Aya Yorgi Adak: 23 nisan'da Büyük Ada'da Aya Yorgi klisesine çıkarken kaç dileğiniz varsa o kadar sayıda makara (bildiğimiz ip makarası) açarak ilerliyorsunuz. Meşakkatli bir yol tabi, sıcakta taaa tepeye normal yürüyerek bile tırmanmak çok zor ki bir de makaradan ipi yol boyunca şerit halinde açarak yürümek... Emeksiz yemek olmuyor, bu çaba da karşılıksız kalmıyor. Dileğiniz gerçekleşirse ertesi yıl 23.Nisan'da tekrar gidip insanlara şeker, yağ v.b. dağıtıyorsunuz, bir nevi şükür ifadesi olarak.

Bu 3^lemeyi gerçekleştiren arkadaşım şimdi mutlu mesut dileklerini gerçekleştirmenin keyfini yaşıyor. Belki tesadüf, belki cidden bağtıl inanç ama her yolu deneyip olmadıysa neden denenmesin??

Einstein'in çok sevdiğim bir sözü ile bitirmek istiyorum yazımı. Bu süper bilimsel, akademik makale niteliğindeki yazıma yakışır şekilde:)

"Aynı şeyleri deneyerek, farklı sonuçlar elde etmeyi beklemek aptallıktır."

Sevgiyle ve bol kısmetle:)

Sibel

Pazar, Temmuz 29, 2012

Hangi kirmizi ruj??

Evet kucuklukten beri hayalimdir kirmizi ruj..Simdiye kadar en az 5 kere farkli markalari almis, kendime yakistiramamis ve dolayisiyla kullanamamistim.
Ama kirmizi ruj hayalimden hic vazgecmedim ve ta taaa iste istedigim kirmizi ruju buldum en sonunda:)

Mac Russian Red.

Bircok unlunun de tercih ettigi bu ton iddiali ama bir o kadar da dogal duruyor.Kirmizi ruju hakkiyla duzgun surebilmek de bir sanat nerdeyse:) Onerim yakin tonda kirmizi bir dudak kalemi ile once kontur cekmek ve firca yardimiyla surmek.





Enjoy:)
Sibel

Gunese selam ile gune enerjik ve mutlu baslayin..

Her gun 6 da kalkip Halkali'dan Umraniye'ye zorlu bir yolculuk yapiyorum(bazen kendimi "imparatorun yolculugu" belgeselindeki Penguenlere benzetiyorum:)) İsim zaten cok yogun, bazen gun isigini goremeden ev-ofis arasinda kosturuyorum. Tum bu zorlu sartlar altinda yoga gercekten direncimi ve hayata, insanlara, basima gelenlere karsi hosgorumu arttirdi. Bana bu kadar faydasi olan bir seyi de diger insanlarla da paylasmayi misyon edindim kendime. Bu yuzden Yoga ile ilgili yazmaya devam edecegim..

Evet sabahin 6 sinda da kalksam Gunese Selam hareketlerini min 5 set seklinde (sag-sol 1 set) yapiyorum. Gune daha mutlu ve enerjik basliyorum.

Asagida bu hareket serisini paylasiyorum. Nefes alis verislere dikkat ederek siz de sabahlari uygulayabilirsiniz. Farki hemen hissetmeye baslayacaksiniz..:)







Kaynak:
http://www.yogamini.com/yogadivya/gunese.html


Namaste.

Sibel

Cuma, Temmuz 20, 2012

Küçük mutluluklar..

İnsan yakin cevresinde sağlık problemleri yasayan biri olunca hayatin degerini, an'in degerini daha da iyi anliyor..

Bu sene tatile gidemiyoruz, ilk defa aylar öncesinden Barcelona'ya tatil plani yapmistik ama iptal etmek durumunda kaldik.. Bu yaz istedigim gibi bir tatil yapamayacagim ortada, ben de kucuk seylerden, kucuk anlardan mutlu olmaya calisiyorum...basariyorum da aslinda, basit yasamanin, anda olmanin da mutluluga yettigini tecrube ediyorum yeter ki beyniniz buna izin versin ve siz mutlu olmayi isteyin..

Efil efil esen balkonumda bitki cayi keyfi (ipad'den okudugum e-kitap esliginde)



Kendi mutfaginin sefi olup kendin icin pisirmek (Risotto yatağında levrek ızgara enfess, gercekten ben yaptım bu arada:)



Internetten alisveris: hayalimdeki mini kirmizi elbise artik benim oldu (madem tatile cikamiyorum, kendimi simartmak hakkim ama degil mi:)).Yeni kesfettigim muhtesem bir site, kargo ucreti yok ve 75 € ya kadar gumruge takilmadan 1 haftada siparisiniz ulasiyor.

http://www.asos.com/?affid=3125&WT.srch=1&r=2

Image 1 of ASOS Skater Dress With Rose Mesh


Isten eve erken gelip yuruyus, kulagimda sevdigim sarkilar bana eslik ediyor




Ve tabiki Yoga...Sabah, aksam ne zaman firsat yaratbilirsem, Yoga' yı hayatta başıma gelen herseye ve herkese karsi tahammulumu arttirdigi icin seviyorum..Bana coook iyi geliyor, hem ruhen hem bedenen gucleniyorum ..




Evde mini spa keyfi. Kuveti ilik suyla doldurup banyo kopugu ve banyo tuzu ekleyin (loccitane lavanta banyo kopugu muhtesem), kuvet yastigi, fonda muzik ve yaninizda bir fincan zencefil cayi...




Sevgiyle,

Sibel

Cumartesi, Haziran 16, 2012

nefes aldım, nefes verdim, işte hayatın özü..

Nil ne güzel demiş yeni şarkısında;

"Nefes aldım, nefes verdim, burdayım pes etmem yok, ben buraya çıplak geldim, hey hat, utanmam yok...."




Hayata karşı bu bakış açısı işler.. ben de böyle görüyorum hayatı..bazılarına göre ben merkezci, hırslı ,çok rahat ya da kendini beğenmiş gelebiliyor..Bu hayata bir kere geldim, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadığım sürece istediğimi yapmakta, sonsuzları hayal etmekte ve başarmakta özgürüm, kimseden de çekinecek bir şeyim yok:)

Süper de bir video klip yapmış, izle izle doyamadım, aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz..

http://www.youtube.com/watch?v=d5Qv-abC68k

Pazartesi, Haziran 04, 2012

Ashes and Snow by Gregory Colbert

Cok etkileyici bir calisma..insan ve doga bir butun aslinda, bu filmi izledikten sonra kediden korktugum icin kendimden utandim:)Gorsellik disinda muzikler, sozel anlatimlar da cok etkileyici..Dvd sini edinebilir, oncesinde daha detayli bilgi icin asagidaki web sitesini ziyaret edebilirsiniz..
http://www.ashesandsnow.org/

Cuma, Haziran 01, 2012

Zamanı efektif kullanmak: Eisenhower modeli

Hepimiz için gün 24 saat, ama yetmiyor sanki değil mi:)..Hele günümüz şartlarında özel sektörde çalışıyorsanız günün nerdeyse 12 saati işte (gidiş gelişler dahil) geçiyor, e minimum 7 saat de uyuyayım diyorsanız size 5 saat kalıyor tepe tepe kullanın:)

Bu yoğun tempoda en azından eve iş getirmemek ya da haftasonu çalışmamak adına işteki önceliklerimizi aşağıdaki matrikse göre belirlemekte fayda var.
Bu şekilde verimliliğimizi arttırıp önemli işleri deadline'larına sağdık kalarak yapabilir; üzerimizdeki stresi azaltabilir  ve kendi özel hayatımıza daha fazla zaman ayırabiliriz.

Herşeyde başarı için birinci şart bireyin mutlu olmasıdır, kişi mutlu değilse isterse 7-24 çalışsın başarılı bir iş çıkmaz. Hem kendi hayatımızda hem iş hayatında öncelik mutluluğumuz olmalı, bunun için de zamanı efektif kullanmak üzerimizdeki stresi azaltıp kendimize ve hobilerimize daha fazla zaman ayırmamızı sağlayacaktır.

Aşağıdaki matrikse göre yapılacak işlerimizi- "to do" listemizi sınıflandırabiliriz;

-önemli ve acil işleri hemen yapmalı,
-önemli ama acil olmayan işleri deadline'lara göre planlamalı,
-önemsiz ama acil işleri delege etmeli,
-önemsiz ve acil olmayan işleri ise minimize etmeli ya da ertelemeliyiz


                                             
                                               Eisenhower Matriks

Sevgiler,

Sibel

Hayata dokunan filmler: Jeux D'enfants-Cesaretin var mı Aşka?

Farklı, sarsıcı bir aşk filmi, iki çocukluk arkadaşı kendilerince cesaret oyunuyla hayata meydan okuyorlar, iş aşka gelince...

Sonunu tahmin etmek zor, eğlenceli, düşündüren, yer yer içinizi sızlatan bir film...Hayatla mücadele yolları, arkadaşlık, söyleyemediklerimiz, doğru yer ve zamanda gelmesi gereken cesaret üzerine..



Hepimizin hayatında pişmanlıkları, söylemedikleri vardır mutlaka, aslında hayat bunun için çok kısa...

Bu tatlar için ve etkileyici oyunculuklar için mutlaka izleyin derim, benim top 10 aşk filmi listeleme girmiş ve defalarca izleme isteği uyandıran bir filmdir, benden söylemesi:)



Sevgiyle,

Sibel

Pazar, Mayıs 27, 2012

Hayata dokunan fimler: The Intouchables

Size film eleştirmeni gibi anlatmayacağım filmleri. 

Sadece damağınızda bırakacağı tatlardan bahsedeceğim, sizin de damak zevkinize uyacağını düşünüyorsanız bu filmleri kaçırmayın derim.

Hayata dokunan filmler yazı dizimin ilk filmi The Intouchables...

Hayatın içinden (gerçek bir hikayeden uyarlanmış) sıcacık bir film.. 

İki insanın dostluğu, engelleri aşma çabaları, hayat ne getirirse getirsin her anın keyfine varabilmek, her şeye rağmen hayat güzel ve yaşamaya değer...

Güneşi göremedim diye ağlarsan yıldızları da göremezsin...


İyi seyirler,

Sibel

Cumartesi, Mayıs 26, 2012

İnziva Günlüğümden..

Bir kere daha anladım, ben doğada huzur buluyorum, adeta özüme dönmüş hissediyorum kendimi.Durmadan akan derenin şırıltısı, cıvıldaşan kuşların sesi, tenimde rüzgarın güven ve huzur veren esintisi..

Dün ormanda yaptığımız gezi süresince sanki kendimi doğanın bir parçası olarak hissettim. Doğanın sesleri, doğanın kokusu, doğanın dokusu adeta bana karıştı, ben doğa oldum, doğa da ben...Aldığım her nefesle, attığım her adımla biraz daha yuvama yaklaştım sanki.Tüm korkularımdan, endişelerimden arınmış olarak. Ben doğaydım çünkü, insan kendinden korkar mı...?Normalde kediden bile korkan ben ormanda kendimden emin, mutlu ve huzurlu adımlarla ilerledim.Doğa bana adeta kucak vermişti. Doğanın güvenli ellerine kendimi teslim etmiştim.

Durmadan akan derenin sesi insana nasıl da huzur veriyor...Geceleri uykumda bile bu ses bana eşlik ediyor. Sevdiklerim yanımda olmasa da doğa bana her zaman yanımda olduğunu hatırlatıyor.
Hiç durmadan akan dereye bakarken kendimin de hayat içinde işte böyle aktığını hissediyorum. Hiçbir an tekrar yaşanmıyor, akan su hep başka kayalarla, manzaralarla karşılaşıyor.Geri dönüşünün, tersten akmasının mümkün olmadığını bildiği için de her anın tadına varıyor adeta, o coşkulu çağlaması, adeta doğanın şarkısına dönüşüyor.

                                           
Durmadan akan dereye bakarken, benim de hayatım sanki film şeridi gibi önümden geçiyor. Geçmiş geçmişte kaldı, gelecekse nasılsa akışta en hayırlı olacak şekilde gelecek diye düşünüyorum.Ne geçmiş için, ne gelecek için endişe ve üzüntü duyuyorum.Şimdi'deyim ve hayatta tek gerçeklik şimdi aslında. "Şimdi'nin Gücü" ne olan inancım artıyor. Şimdi'de sahip olduklarım; kendime ayırdığım bu çok değerli inziva günleri, hayata karşı duyduğum merak ve hassasiyet (ki beni kendi yoga yolculuğumla buluşturdu), beni bekleyen, seven ailem ve canım aşkım eşim...sahip olduğum herşey ama herşey için şükrediyorum, bu şükür duygusu beni daha da çoğaltıyor.

Derenin kenarındaki ağaçlara bakıyorum, kiminin dalları suya doğru eğilmiş, kiminin dalları gökte yükseklere doğru uzamış..Ağaçlar huzurlu, güvenli..Su bulur muyuz, hayatımızı nasıl devam ettiririz gibi kaygıları yok..Doğaya, evrene, akışa güveniyorlar.. Çünkü biliyorlar ki bu akış içerisinde zaten yaşam kaynakları kendilerine ulaşacak...

İşte ben de bu ağaçlardan farksızım aslında...Kendimi akışa bıraktım, yapan ben değilim, kontrol eden değilim. İçimde huzur, şükür, kabulleniş ve sabırla kendimi akışa bıraktım.Bu akışta elbetteki sadece mutluluk, keyif gelmeyecek, acılar da olacak biliyorum...ama ben karşıma ne çıkarsa çıksın onunla kalabilecek ve akmaya devam edebilecek donanımdayım artık...

Hayat güzel, çok güzel bir hediye biz insanlara...Onu anlayabilmek ve dolu dolu her anıyla yaşayabilmek ise biz insanların bu hayata geliş sebebi ve en büyük "challenge" aslında...



Not: Foto'ları sevgili arkadaşım Seda Öz çekti, kendisine teşekkür ediyorum:)

Sevgiyle...

Sibel

19.05.2012

Kaz Dağları

life will go on...

Uzun bir süredir yazamadım, aslında çok ama çok şey birikti eteklerimde bu süreçte ama bazen "çokluk" sizi hareketsiz hale getirebilir, nereden başlasam, nasıl devam etsem...

Son dönemde hislerime çok güzel tercüman olan bir şarkının sözlerini paylaşmak isterim, aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz de..

Ne olursa olsun hayat devam edecek...

"Life Will Go On"

Broken skies, heartaches that flowers won't mend
Say goodbye knowing that this is the end
Tender dreams, shadows fall
Love too sweet, to recall
Dry your eyes, Face the dawn
Life will go on

All day long thought that we still had a chance
Letting go, this is the end of romance
Broken hearts find your way
Make it through just this day
Face the world on your own
Life will go on, life will go on

There'll be blue skies, every true love
Someday I'll hold you again
They'll be blue skies in a better world, darlin'

Tender dreams, shadows fall
Love too sweet, to recall
Dry your eyes, Face the dawn
Life will go on, life will go on
Broken heart find your way
Make it through just this day
Face the world on your own
Life will go on

http://www.youtube.com/watch?v=yKJOThDVRiE






Pazar, Nisan 08, 2012

Hobimizden para kazanmak..imkansız degil

Kim hobisinden para kazanmak istemez ki...Özellikle günümüzün yoğun ötesi ve rekabetçi kariyer dünyasında hergeçen gün daha çok insan bir durup ben nereye koşuyorum böyle, hayatı kaçırıyorum diye düşünmeye başladı. Bir de baktım ki ben dahil çevremde birçok insan iş dışında bir şekilde zaman yaratıp çeşitli kurslara gitmeye başlamış. Aşağıda vereceğim örneklerin hepsi çevremde tanıdıklarımın katıldığı ve memnun kaldığı kurslar. Hatta birkaçı özel sektördeki kariyerlerini bırakıp hayallerinin peşinden gitme cesaretini gösterdi bile..

Bu kursları inceleyin, hepsinde hafta içi ve haftasonu seçenekleri mevcut, yani mevcut işinizle birlikte rahatca yürütebilirsiniz, kim bilir belki içinizde yatan aslanı keşfedip hayatınızın yönünü değiştirebilirsiniz, hiçbirşey için geç değildir unutmayın...

Takı yapım ve tasarım kursu:

Sıfırdan yani madenleri işlemeden tasarıma kadar takıya dair her detayı öğrenip kendi markanızı yaratabilir, ilk etapda az risk ve min. yatırım maliyetiyle internetten veya bazı mağazalara satış yapıp  başlayabilirsiniz.


http://www.alefgaleri.com/

Yoga Eğitmenliği Sertifika Programı:

Spirituel tarafınız varsa ve daha sakin, huzurlu bir yaşam arıyorsanız Yoga ile tanışmanızı tavsiye ederim. Yoga Alliance onaylı hocalık eğitimini tamamlayıp yoga merkezlerinde ders vermeye başlayabilir, hatta kendinizi hazır hissettiğinizde kendi yoga merkezinizi açabilirsiniz.



http://www.jiva.com.tr/

Cam Yapım ve Tasarım:

Camı işleyip hem takı, hem dekoratif objeler yapabilir, internet üzerinden veya çeşitli mağazalarda kendi koleksiyonunuzu satışa çıkarabilirsiniz.



http://www.kathre.com/

Yemek Atolyeleri ve Şeflik:

Hemen herkes bir dönem şöyle kendi şirin kafemi açsam diye düşünmüştür heralde:) İster şeflik seviyesinde daha profesyonel anlamda  ister butik atölyelere katılarak çeşitli alanlarda uzmanlaşabilirsiniz (Ör: Pasta, çikolata, makarna, makaron yapımı v.b.)



http://www.chefsistanbul.com/list/list.asp?ktgr_id=354

http://www.msa.com.tr/anasayfa.aspx

Fotoğrafçılık:

Artık stüdyo fotoğrafçılığından ziyade butik fotoğrafçılık çok populer, siz de düğün, doğum v.b. konularda uzmanlaşıp çalışabilirsiniz. Sanatsal yönünüz ağır basarsa ve yaratıcılığınıza güveniyorsanız kendi kişisel serginizi bile açabilirsiniz.




http://www.ifsak.org.tr/

Astroloji:

Astroloji bir çoğumuzun düşündüğü gibi sadece günlük-haftalık-aylık burç yorumlarından oluşmuyor. Siz de  gezegenlerin hareketini inceleyip, astroloji haritaları çıkarabilirsiniz. Internet üzerinden kişisel danışmanlık ve eğitimler verebilirsiniz.


http://www.astrolojiokulu.com/


Sevgiyle ve hobilerinizle kalın:)

Pazar, Şubat 12, 2012

mutluluk reçetesi-3: Dalgaları durdurmaya çalışma, sörf yap..

Evet uzun bir ara verdim yazılarıma , araya Amsterdam seyahatim ve kara kış girdi..I am back ve kaldığım yerden devam ediyorum..

"You can not stop the waves in your life but you can surf"... hayata karşı ne kadar doğru bir bakış açısı..Yoga hocam Mey Elbi kendi sayfasında ne güzel yazmış. Geçen hafta yoğun bir iş seyahatinin dönüşünde, uçağı kaçıracağımı düşünüp koştururken rötar yaptığını öğrendim ve telefonumdan face'e girdim, bu yazıyı okuyunca yüzümde bir tebessüm belirdi..işte bu şekilde bakmayı öğrenebilmek mutluluğun ve huzurun anahtarı.

Bizi mutsuzluğa sürükleyen hep hayatta herşeyin yolunda gitmesi, hep mutlu olmak, hep başarılı olmak, hep güzel olmak, hep genç kalmak, hep elde etmek v.b. beklentileri içinde olmamız. Kendimizi herşeyin hayatta smooth, düzenli, yolunda gitmesi gerektiğine şartlandırıp böyle olmadığında mutsuz olup depresyona giriyoruz.


Hayat dalgalı bir deniz, denizin her zaman süt liman olmasını bekleyemeyiz, tabi ki arada dalgalar, fırtınalar olabilir, ama biz sörf yapmayı öğrenebilirsek, her dalgayı sörf tahtamız üzerinde kendimizden emin bir şekilde karşılayabilir hatta zevk alabilir, heyecan duyabiliriz.Arada düşebiliriz de tabi ama herseferinde tekrar kalkıp devam edebiliriz..
Aslında o dalgayı yaratan da biz değiliz, yani "yapan biz değiliz", hayatımızda başımıza gelen herşeyden kendimizi sorumlu tutmaktan vazgeçmeliyiz. Akışına bırakmalıyız yani, hayatı, olayları, kendimizi, başımıza gelenleri.. gereğinden fazla önemsememeliyiz.

Hayat bir akış, dalgasıyla, dinginliğiyle, rüzgarıyla, güneşiyle..

Peki biz iyi birer sörfçü olmayı başarabilecek miyiz?

Umut var, düşe kalka öğreneceğiz sörf yapmayı.:)

Sevgiyle..
------------------------------------------------------------------------------

Pazar, Ocak 15, 2012

kafanız mı karışık?cevaplar kitabı'na danışın..

Şirkette bir arkadaşımda görmüştüm, kendisine sorulan sorulara bir kitaptan rastgele sayfa açarak, o sayfada yazan cevaba göre esprili bir şekilde yanıt veriyordu.
Kitabın ismi "cevaplar kitabı". Her sayfasında çeşitli cevaplar var. Kitaba danışmak istiyorsanız, sorunuzu yüksek sesle sorup, bir elinizi kitabın kapağına koyup, diğer elinizi sayfalar üzerinde (açmadan) gezdiriyorsunuz ve konsantre oluyorsunuz. Hazır hissettiğinizde elinizi gezdirdiğiniz sayfalardan birini açıp cevabını okuyorsunuz.
Çok ilginç ve eğlenceli bir kitap, ben bu aralar kafası biraz karışık olan eşime aldım, elinden düşürmüyor:)

Tabiki işin içinde espri ve eğlence de var, ama yine de belki evren bize bu kitap yoluyla bizim için en hayırlı olacak cevabı iletiyor olamaz mı? Denemekte fayda var, belki kitabın bize vereceği bir cevap bir türlü cesaret edip yapamadığımızı yapıp, hayallerimize bir adım daha yaklaşmamıza vesile olur, ne dersiniz?:)


Ben bir soru sordum, 2012 de gerçekleşmesini çok istediğim bir şeyle ilgili, aşağıdaki cevabı aldım:

"Hiç denenmemiş bir çözüm düşün"

Sorum ne miydi? e o da bende kalsın..:)


mutluluk reçetesi madde 2: mutluluk veren gıdalar

Ne yersen o'sun sözü çok doğru. Sürekli kırmızı et ve aşırı yağlı yemek yiyen insanların neşeli ve sakin olmalarını bekleyemeyiz değil mi.. Nasıl bir arabaya koyulan benzinin kalitesi aracın performansını etkilerse vücudumuza aldığımız besinlerin kalitesi de bizim enerjimizi hatta mutluluğumuzu ve hayatımızı doğrudan etkiler.

Vücudumuzda mutluluk hormonu seratonin salgılanmasını tetikleyen gıdaların listesi aşağıda. Bu gıdalar aynı zamanda stresi de azaltıyor, iş yerinde mutlaka bulundurmak lazım, stresli bir toplantı sonrasında badem atıştırmak veya 1 muz yemek bizi rahatlatacaktır.

  • Muz
  • Çikolata
  • Portakal
  • Makarna
  • Üzüm
  • Şarap (günde 1 kadeh içilebilir)
  • Çilek
  • Badem
  • Patates
  • Somon gibi omega 3 içeriği yüksek yağlı balık türleri
Tabiki bu besinleri belli dozlarda günlük diyetimize dahil etmeliyiz, yoksa mutlu olacağım derken kilo da alabiliriz, her şeyin azı karar fazlası zarar..

Sevgiyle..

Salı, Ocak 10, 2012

ZENCEFİLLİ VE SEBZELİ PRATİK GRİP ÇORBASI


Yeni yıla grip salgınıyla başladım malesef, 2 gün burnumu evden dışarı çıkaramadım. Yalnız olduğum ve eşimin de elinden sadece tost yapmak geldiği için çorba konusunda iş başa düştü tabiki...(ah anneciğim nasıl anladım değerini bir bilsen..:)

Çabuk iyileşmem gerektiği ve ayakta zor durduğum için hem bomba etkisi yaratıp bana enerji verecek hem de çok pratik bir çorba yapmalıydım veee aşağıdaki çorba çıktı ortaya.. Çok besleyici ve de lezzetli oldu doğrusu..:)

Pratikliği vurgulamak için tencerede çekilmiş bir foto paylaşıyorum, hem nasıl her şeyi en fazla 2-3 parçaya kesip bütün bütün attığımı görün.

Zencefilli ve Sebzeli Grip Çorbası



Malzemeler:

-1 lt tavuk suyu (1 tavuk budunu 1 lt suda haşlayıp elde edebilirsiniz)
-1 havuç
-3 küçük baş brokoli
-1 patates
-1 kase yeşil mercimek
-1-2 kereviz sapı
-taze zencefil küçük bir ceviz büyüklüğünde
-1 orta boy soğan
-4-5 diş sarımsak
-Tane karabiber
-Nane
-Kırmızı pul biber
-1 limon
-Zeytinyağı (göz kararı)

Tüm malzemeleri (baharatlar, zencefil ve limon hariç) tencereye koyuyoruz (düdüklü de olabilir), havuç, patates, soğan, sarımsak en fazla 2-3 parçaya kesip atıyoruz tencereye, hiç uğraşmıyoruz doğramak için. 1 lt tavuk suyunu da ekleyip hepsini aynı anda kaynatıyoruz. Kaynadıktan sonra 1 limonun suyunu sıkıp ekliyoruz, zencefili bütün olarak katıyoruz ve çorbayı tencerede blender'dan geçiriyoruz. (Philips HR1372 el blender'ı kullanıyorum, tavsiye ederim). Kıvamı yoğun geldiyse biraz daha su ekleyip kaynatabilirsiniz. Sonra baharatlarımızı ekliyoruz, pratik ve soğuk algınlıklarına birebir çorbamız hazır.

Afiyet olsun..

Cuma, Ocak 06, 2012

hayatımın şarkıları..

Herkesin farklı hafızaları vardır..Bazılarının görsel, bazılarının işitsel, bazılarının kokusal, dokunsal...Geçmişteki bir koku, bir şarkı bazen de bir nesne bizi eskideki o anlara götürür.. Hatta NLP de çapalama tekniğinde de bu hafızalardan yararlanılır. Ör: Mutlu hissettiğimiz bir anı düşünüp o anda bir şarkı,olay veya nesneyi belirleyip, sonra ne zaman kendimizi kötü hissetsek o mutlu hissettiğimiz an gibi hissetmek için bu çapayı uygularız. Bu çapa bir şarkı da olabilir. (NLP ile ilgili daha detaylı yazılarım olacak, bekleyin..)

Benim kesinlikle kokusal ve işitsel hafızam güçlüdür..

Bu yazımda beni geçmişteki o belli anlara götüren , hayatımdaki önemli şarkıları paylaşmak istiyorum, bendeki anılarıyla birlikte..Belki olur da ilerde birgün kafam çok karışır ve unutacak gibi olursam kayıtlara geçsin:) Aşağıdaki linklerden dinleyebilirsiniz de bu şarkıları.





-Bon Jovi: Run away: Aklı beş karış havada lise yıllarımdaki platonik aşklarımı hatırlayıp gülerim:)

http://www.youtube.com/watch?v=s86K-p089R8

- Metallica: Whiskey in the jar: Hayatımın en asi dönemi, üniversiteye hazırlık yıllarımda test çözerken bangır bangır dinlediğim şarkı...

http://www.youtube.com/watch?v=7B63UIKoIZ0

-Reamon: Super girl: Moralim bozuk olduğunda motivasyonumu arttıran, aslında ne kadar güçlü olduğumu ve ben istemezsem kimsenin bana zarar veremeyeceğini hatırlatan, bir nevi beni gaza getiren şarkı..

http://www.youtube.com/watch?v=WxQIiyAfGhc

-Mor ve Otesi: Bir derdim var: Üniversite bitip de iş hayatına yeni başladığımda, yani asıl dertlerin başladığını anladığımda ilk zamanlar hemen her gün dinlediğim, hala da çalsa bir kadeh içme isteği uyandıran bunalım şarkım...

http://www.youtube.com/watch?v=3Tt65SdtKeQ&ob=av2e

-Candan Erçetin: Söz vermiştin bana: Üniversite yıllarında şimdiki eşimle sınıf arkadaşıyken onun arabasında  çalarken ilk olarak ona birşeyler hissettiğimi anladığim şarkı, hala dinlerken tüylerim diken diken olur...

http://www.youtube.com/watch?v=eLzqR_sx0ik

-Nilufer: Ta uzak yollardan: Ve içlerinde en anlamlı şarkı benim için, düğünümüzde ilk dans şarkımız, hayatımın en mutlu anını hatırlatan şarkı... "Haykırsam göklere, artık yanımda beni benden çok seven,dünyalar benim olsa istemem, birtek sensin benim yüzümü güldüren...."

http://www.youtube.com/watch?v=54hHEOPyo7o

Sevgiyle..

Perşembe, Ocak 05, 2012

Mutluluk nerede?...küçük pembe mutluluk kitabı

Arkadaşlarıma özel günler dışında da ufak ve anlamlı hediyeler almayı severim. İşyerindeki sevdiğim arkadaşlarımdan biri bir süredir çok mutsuzdu..Kitapçıda dolaşırken gördüğüm "küçük pembe mutluluk kitabı"'nı aldım ona, kitabın görüntüsü bile insanın içini ısıtıyordu, bu kitap başucunda dursun ve sana mutluluğun aslında her zaman en yakınında olduğunu hatırlatsın dedim. Bu küçük hediyem tabiki onu çok mutlu etti ve ben de sevdiğim birinin hayatına küçük de olsa dokunabildiğim için mutlu oldum.

Kitabı ben de okudum merak ettiğim için, bir solukta okunan sıcak ve samimi bir kitap. Mutluluğun nerede olduğunu anlatan ve beni etkileyen aşağıdaki hikayeyi sizlerle de paylaşmak istiyorum.


"İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş...hep şikayetçi hep bıkkınmış...Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler
"Saklayalım,zor bulsunlar.Zor buldukları için belki kıymetini bilirler" diyerek başlamışlar
tartışmaya.Sorun büyükmüş.
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü.Kimisi "Everest'in tepesine saklayalım" demiş.Kimisi "Atlas Okyanusu'nun dibine" demiş. Tac Mahal'in kubbesi , Mekke sokakları...Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş..
Derken meleklerden biri "içlerine saklıyalım" demiş."Kimsenin aklına gelmez içine bakmak" işte ogün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...


Unutmayın mutluluk hem bu kadar yakınımızdadır hem de aslında bir seçimdir...